DALKAVUKLAR GECESİ VE Z VİTAMİNİ


Kitabın adı: Dalkavuklar Gecesi - Z Vitamini

Yazarı: Nihal Atsız (1905- 1975)
Yayınevi: Ötüken
Basım yılı: 2010
İlk basım yılı: 1941- 1959

Nihal Atsız adına ilk rastladığımda, kendisini, Bahaeddin Özkişi’nin Rilke’nin Dişiliği adlı hikâyesindeki gibi kadın zannetmiştim. Kitapçıda öyle rastgele dizilmiş kitapların arasında görünce şöyle bir baktım. İkisi bir arada romanmış. İnce de olunca aldım. Pek öyle heveslendiğim bir yazar değildi nedense.

“Milliyetçi” bir yazar olduğunu çıkarmıştım sağda solda okuduklarımdan. Ama bizzat oğlu önsözde “ırkçılığa” kaçan bir “Turancı” olduğunu beyan etmiş. Her neyse. Kitaba gelirsek bu kısa iki roman yerli yerinde kurgulanmış, Türkçesi güzel, hicivli üslubu alabildiğince acımasız ve başarılı.

Arka kapak içeriği aktarmak bakımından bu kez beni tatmin etti:

“ Dalkavuklar Gecesi (1941) ve Z Vitamini (1959), yazarın yaşadığı devri, o devirdeki yetkilileri – birincisinde antik çağda muhayyel bir devlete taşıyarak, ötekinde kendi zamanından 50 yıl sonrasına taşıyarak- hicvettiği, iki kısa alegorik/ satirik romandır. Şahısların çoğu o dönemdeki kişilerdir ve müthiş bir tenkit salvosuna tutulmuşlardır. Bu iki kısa romanın önemi, “Milli Şef”lik devri ve tek parti diktatoryasının hüküm sürdüğü,ülkede kimsenin gıkını çıkaramadığı yıllarda, devrin ricalini hedef alması ve amansızca eleştirmesidir. Muhtevasındaki tenkitlerin dozu fazla kaçmış veya insafsızca görünse de bu romanların o devirde yazılmış olması başlı başına bir yiğitliktir ve Atsız Hoca’nın tavizsiz kişiliğinin belgesidir. Biz de bir yiğitlik belgesi olduğu için yayınlıyoruz.”

İlk roman Hatti ülkesinde geçiyor; şu bildiğimiz Hattuşaş’ta. Bu romanı diğerine nazaran daha çok beğendiğimi belirteyim.

Z Vitamininde ise İsmet İnönü ve kabinesi Amerika’dan ithal gençlik iksiri Z vitamini sayesinde 1999’da hâlâ yaşamakta ve ülkeyi idare etmektedirler. Ama nasıl idare; Atsız kalemini esirgememiş :)

Not: Viki’de Nihal Atsız maddesinde “hiç bilmediğim bir yakın tarih” gördüm…





BAŞKANIN ÖLDÜRÜLDÜĞÜ GÜN


Kitabın adı: Başkanın Öldürüldüğü Gün

Yazarı: Necip Mahfuz (1911-2006)
Çeviren: İlknur Özdemir
Yayınevi: Kırmızı Kedi
Basım yılı: 2010
İlk yayın yılı: 1985

Necip Mahfuz’un ilk okuduğum eseri Ara Sokak (Sukak-ı Midak : Midak Sokağı) idi. Güzel bir romandı. (Onu tekrar okuyup burada da yazmayı düşünüyorum.)

Kısa,yalın ama kendini okutan bir roman Başkanın Öldürüldüğü Gün. Tıpkı ilk okuduğum kitabında olduğu gibi burada da Mısır halkına-diline ait şeyleri görmek ilginçti en azından.

Romandaki öldürülen başkan 1981’de suikastte ölen Enver Sedat. Çevirmen girişte bu konu ve zaman dilimi hakkında özet bilgiler vermiş. Son günlerde de meşhur Arap Baharı sebebiyle Mısır gündemimize düşmüş olsa da Mısır yakın tarihi ve halkı,edebiyatı hakkında bilgili olduğum söylenemez. Diktatörlükle yönetilen ve İsrail’e destek veren bir Arap ülkesi olarak tanımlı kalmıştır hafızamda. Şimdi ise olayları izleme konumundayız…

Kitabın konusunu özetleyelim:

Elvan ve Randa, çocukluk arkadaşı olup nişanlanmış iki orta halli Mısır genci. Ülke Enver Sedat’ın “kapitalist” politikaları sebebiyle ekonomik ve ahlaki olarak zor- değişik günler geçirmekte. İki genç aynı şirkette çalışıyorlar ve evlenebilmek için belli bir birikime ihtiyaçları var. Bir dönem portresi diyebiliriz eser için.

İçe dönük,sessiz,karamsar ve kendine-geleceğe güvensiz bir erkek karakter çiziyor Mahfuz, Elvan ile.

Randa, son ana kadar sabretmeyi seçse de aklı ile duyguları sonunda karşı karşıya geliyor diyebiliriz.

Roman üç karakter tarafından anlatılan bölümler halinde yazılmış: Elvan, Randa ve Elvan’ın dedesi Muhteşim Seyid. Dede, vadesinin dolmasını bekleyen, hayatta her şeyden tatmış, sevabıyla günahıyla geçirdiği hayatı benimsemiş, kendini ibadete vermiş emekli bir öğretmen. Dede karakteri aracılığıyla da Sedat öncesi dönemden tablolar görüyoruz. Muhteşim Seyid,Elvan için üzülüyor ve ona destek olmaya çalışıyor.

Dede ve Elvan’ın ilişkileri de bu noktada sadece dertleşmeye dayanıyor gibi geldi bana; bir yol gösterme olsaymış belki Elvan kendini güçlü hissedebilirmiş :) 

Şaka bir tarafa okumak zaman kaybı olmaz.

BİR SÜRE ARA VERİYORUM


Gideceğim yerde ne kadar kalacağımı ve internete ne zaman-nasıl ulaşabileceğimi bilemediğimden geri dönüşe bir zaman veremiyorum ...Ama ara vermek iyi olabilir?...


LAZAR HANIM    (LADY LAZARUS)

Yeniden yaptım.

Her on yılda bir
Başarıyorum -

Bir çeşit gezgin tansıktır tenim
Bir Nazi abajuru gibi parlak,
Sağ ayağım

Bir kağıt misali,
Yüzüm sıradan bir parça
İnce Yahudi keteni.

Çıkar kundak bezini
Ey düşmanım.
Korkutuyor muyum? -

Evet, evet, Profesör Bey,
Bu benim,
İnkar edebilir misin

Burnu, göz deliklerini, büsbütün diş takımını?
O ekşi soluk kaybolur
Bir günde.

Yakında, yakında,
Bu mezar deliğinin yediği
Et, bürünecek üstüme yeniden.

Ve ben gülümseyen kadın.
Yalnızca otuz yaşındayım.
Ve bir kedi gibi dokuz canlıyım.

KÜLLERİNDEN DOĞAN ANKA KUŞU



Şöyle yazılmıştı aşk üzerine
Yangın halinde yasak çıkış kapısı
Gökyüzüne de şunlar yazılmıstı
Yanılıyorsunuz buradan gidilmez
Ve geceye de şunlar yazılmıştı.

Gecenin üzerine hiçbir şey yazılmamıştı

Lois Aragon 1897-1982

BEHÇET ÇELİK: GÜN ORTASINDA ARZU


Kitabın adı: Gün Ortasında Arzu (2008 S.Faik Hikâye Armağanı)
Yazarı: Behçet Çelik
Yayınevi: Can
Basım yılı: 2011


Yazarı tanımam, internette bir şey (ne olduğunu hatırlamıyorum şimdi) ararken web sayfasıyla karşılaşmam sayesinde oldu. Listeme not etmiştim, hem yeni kalemleri okuma hamlem adına, hem de Sait Faik Hikâye Armağanı Kazananlar adı altında açacağım blog etiketi adına.

Kitabı bitirdim. Damağımda kalan tat nedir diye sorsanız cevabım “bilmiyorum.”

Son zamanlarda okuduğum “hikâye” kitaplarındaki sorunum bu galiba: Aklımda kalıcı bir tat yoksunluğu. Oysa yine güzel bir Türkçe ile ve akıcılıkla karşılaştım, hatta sonlara doğru birkaç öykü Sait Faik tadındaydı, beğendim. Güzelce yazılmış detaylarla örülmüştü hikâyeler. Ama…

Kitaba genel bir konu atfedersem, göreceli de olsa başarısız olmuş,tutuk,sanatçı nitelikli erkek kahramanların “an” hikâyeleri: Ama bu “an”lar geçmiş” an”ların bugündeki yansımaları,ortaya çıkışları. Arka kapakta alıntılanan Asuman Kafaoğlu Büke’nin* dediği gibi. Gençlikteki arkadaşlar,sevgililer,şimdiki arkadaşlar,sevgililer…Ayrıca Y.Kopan’ın Bir de Baktım Yoksun’undaki gibi hikâyelerin çoğu birbirini tamamlıyordu; hava ve konu olarak. Toplam 18 öykü var.

Kitapta beğendiğim hikâyeler şunlar oldu:
* Bundan İbaret
* Kedi Bakıcısı
* Hayatlarımızın Aldığı Haller
* Müstesna Eylül
* Hâkim Amca Beni Sormuş ( fazladan bir yıldız)
* İntikam Peşinde
* Kukumav (nedense Avram Usta aklıma geldi bu hikâyeyi okurken)
* Hikâyeden Bir İş

Altı Çizili Satırlarım:

…Kaldırım taşına – özgürlüğün üzerine- oturdum… Kaldırımın altında cinayetlerden,katliamlardan,sahipsiz cesetlerden, tuzaklardan, havaya uçan, uçuran, uçurulan hayatlardan oluşmuş, katılaştıkça katılaşmış, yanık kokan bir alaşım akıyor…(Gün Ortasında Arzu)

…Okul yıllarında bizi küçümser,adını duymadığımız yazarların kitaplarını okurdu…

…Birileri vardı o yarım yamalak anladığım kitapları, yazıları yazan, ne zaman neler okumuşlardı da yazıyorlardı, bilemiyordum. Geri kaldığımı hissetmeye başladım, hiçbir zaman yetişemeyecektim. Aldığım notlar, altını çizdiğim satırlar zavallı görünmeye başladı.; zaman yavaşladı. Durdu. Durdum…(İyi Olacak İyi)

…Yaşamadığım her hayata duyduğum gıpta da canımı sıkmadı,her birine ayrı ayrı imrenmeme karşın. Sanki bazı parçalarım huzur bulmuştu, en büyük, en yakın parçam duymamışsa da hiç yoktan iyiydi. Başka parçalarımın olduğunun, olabildiğinin farkına varmak hoştu…

…Bazı hayatlar bir süre eşzamanlı yaşanıyor. Peş peşe aşık olup peş peşe yıkılıyoruz. Başka yerlerde aynı şeyleri yaşıyormuşuz gibi geliyor. Sanki aynı kitapta aynı satırların altını çiziyoruz,aynı hüsran duygusuyla aynı içkiyi yudumluyoruz- dostluk bundan ibaret. Basit bir eşzamanlılık. Makas açılıyor sonra….(Bundan İbaret)

…Sımsıkı boynunu çürütmek vardı, kulağına eğilip “Sıçarım bacağına,kes itliği!” demek… O denli öfkelenmemişim demek. Olgunluk sandıkları böyle bir şey aslında. İçin çürümesi. Tohumun gevşemesi,yanlış yerde, yanlış zamanda…(Islak Muşamba)

…Hatırlıyorum bunları, hayal de denebilir.Aynı kapıya çıkıyor. Zamanın hızı eşitliyor ikisini…(Yaz Bitti Diyorlar)

… “Bak” diyor, “şu saçma sapan roman bile ne kadar satmış. Söyle arkadaşına uzun yazsın.” …(İntikam Peşinde)


* Bu kişinin bir blogu ve kitap hakkında yazısı da varmış. Ben okumadım ama ilgilenenler okuyabilirler: edebiyatelestiri.blogspot.com