“-El öpmek?.. Niçin? dedi. İstersen konuşalım. Fakat konuşmaktan ne çıkar ki! Kim bilir şimdiye kadar kaç merkep yükü kitap okudun. Fakat bunlardan ne anladın? Hiç, değil mi? İnsanlar neyi bilirler? Zevk ve bencilliklerinin arzuladığı sanatsal birtakım şeyleri... Fakat hak ve hakikat hususunda ne bilirler? Hiç! Akıl yoluyla hakkı bulmak mümkündür. Fakat bilmek, anlamak mümkün mü? Ne konuşalım? Harfleri bir araya getirerek hikmet bilinebilir mi?”
Bir dostun kütüphanesinde görünce beleşten okuyayım, gerekirse sonra edinirim diyerekten okudum Amak-ı Hayal’i. Derin Hayaller diye çevirebiliyormuşuz bu nev-i şahsına münhasır kitabı.
İçerikten önce biçimi anlatayım. Bir kere klasik tipte bir roman değil. Kurgu düzeni,karakter derinliği vb. yok. Zaten amaç da bu değil sanırım (bkz. sona eklediğim Önsöz). Yine de ikinci bölümü koymasaymış yazar,ilk bölüm kısa bir fantezi roman sayılabilirdi ama. İkinci bölüm (Manisa Tımarhanesi) sonradan ekleme rastgele hikâyeler gibi duruyor. Üslup yer yer alaylı,hicivli, yani zekice yazılmış.
Olayımız ise; kahramanımız genç Raci’nin,